İçeriğe geç

Körlük kitabı ne anlatmak istiyor ?

Körlük Kitabı Ne Anlatmak İstiyor? – Antropolojik Bir Bakışla Görmenin ve Kayboluşun Hikâyesi

Bir Antropoloğun Davetkâr Başlangıcı: Körlüğün Kültürel Aynası

Bir antropolog olarak her zaman şunu merak ederim: İnsan bir şeyi kaybettiğinde kültürü nasıl değişir? Gözün kaybı, yalnızca bir duyunun yokluğu değil, bir toplumun anlam haritasının sarsılmasıdır. José Saramago’nun Körlük adlı romanı, bu kaybı anlatırken bizi bir laboratuvara, hatta bir aynaya davet eder.

Romanın kahramanları kör olduklarında yalnızca ışığı değil, düzeni, normları, kimlikleri ve anlamları da kaybederler. Antropolojik olarak bakıldığında, bu hikâye bir toplumun ritüellerinin, sembollerinin ve sosyal bağlarının nasıl çözüldüğünü anlatır. Körlük, insanın yalnızca bedensel değil, kültürel bir varlık olduğunu hatırlatır.

Ritüellerin Çözülüşü: Görmeden Yaşamak

Her toplum, günlük hayatını görünmez ama güçlü ritüeller üzerine kurar. Sabah işe gitmek, sıraya girmek, selamlaşmak, yemek paylaşmak… Bunların hepsi görme eylemiyle, yani tanıma ve ayırt etme kabiliyetiyle mümkündür.

Saramago’nun dünyasında bu ritüeller bir anda bozulur. Körlük salgını başladığında insanlar yalnızca yönlerini değil, davranış kalıplarını da kaybeder. Bu durum, antropolojide “ritüel çözülmesi” (ritual disintegration) olarak bilinen bir süreci hatırlatır. Düzenin kaybı, toplumun kutsal kabul ettiği yapıları da yıkar.

Görme, aslında kültürel bir bağdır; körlük ise bu bağın çözülmesidir. İnsanlar artık bir arada ama birbirine yabancıdır. Körlük, sosyal bir dağılmanın metaforuna dönüşür.

Semboller ve Körlük: Görmediğini Görmek

Antropolojiye göre toplumlar, semboller aracılığıyla kendilerini inşa eder. Bayrak, dil, kıyafet, mekân — hepsi kimliğin birer taşıyıcısıdır. Ancak Saramago’nun romanında, bu semboller işlevini yitirir. Çünkü sembolün anlam kazanması için önce onun “görülmesi” gerekir.

Körlük, bu anlamda bir sembolik felakettir. İnsan artık nesneleri değil, yalnızca sesleri ve kokuları tanıyabilir. Bu da kültürün iletişim biçimini değiştirir. Görsel düzenin yokluğu, sözel ya da sezgisel bir kültürün doğuşuna zemin hazırlar. Toplum, sembollerini yeniden icat etmek zorunda kalır.

Bu durum bize şunu düşündürür: Bir kültür, sembollerini göremez hale geldiğinde, hâlâ aynı kültür müdür?

Topluluk Yapıları: Körlüğün Ortasında Yeni Bir Düzen

Körlük salgınıyla birlikte toplum çöker; ama bu çöküş içinde yeni bir topluluk yapısı da doğar. İnsanlar körler kampında yeniden örgütlenir, yeni otoriteler kurar, yeni ahlaki sınırlar belirler. Bu dönüşüm, antropolojide “liminal alan” olarak adlandırılır — yani ne eski düzenin, ne de yenisinin tam olarak hâkim olduğu geçiş dönemi.

Bu liminal alan, insan doğasının en ham hâlini ortaya çıkarır. Güç, şiddet, dayanışma ve merhamet gibi temel sosyal dinamikler yeniden tanımlanır. Körlük, insanı yeniden “insan” yapma sınavıdır.

Toplulukların körlük karşısında nasıl davrandığını gözlemlemek, aslında kültürün çekirdeğini görmektir: Biz, en karanlık anlarımızda bile bir arada kalmak için yeni ritüeller yaratırız.

Kimlik ve Görme: Ben Kimim, Sen Kimsin?

Saramago’nun dünyasında karakterler isimlerini yitirir: “Doktorun karısı”, “ilk kör”, “yaşlı adam”, “kızıl saçlı kadın.” Bu, kimliklerin körleşmesidir. Çünkü kimlik, kültürel olarak tanınmayla var olur. Birini görmek, onu tanımak demektir; görememek ise onun kimliğini siler.

Antropolojik açıdan bu, bireysel kimlikten kolektif kimliğe geçişin bir metaforudur. Körlük herkesi eşitler, ama aynı zamanda herkesi belirsizleştirir. Bu durum, modern toplumlarda kimliğin kırılgan doğasını da yansıtır: Görünürlük, tanınmanın ön koşuludur.

Roman, bu bağlamda bizi şu soruyla baş başa bırakır: Görülmediğimizde kim oluruz?

Sonuç: Körlük Bir Hastalık Değil, Bir Ayna

Körlük kitabı, bir toplumun yalnızca fiziksel değil, kültürel körleşmesini anlatır. Antropolojik bir okumayla, romanın bize şunu söylediğini görürüz: Körlük, insanın hem toplumsal hem sembolik dünyasının kırılma noktasıdır.

Ritüellerin dağılması, sembollerin susması, kimliklerin çözülmesi… Tüm bunlar, insanın karanlıkta bile anlam yaratma gücünü gösterir. Çünkü körlük, aslında bir yeniden görme davetidir — bu kez gözle değil, insanlıkla.

#antropoloji #körlük #josésaramago #ritüeller #semboller #toplum #kimlik #kültür #görmek

6 Yorum

  1. Seher Seher

    5 yaş ve üzeri için uygundur. Merhaba, Nobel ödüllü Portekizli yazar Jose Saramago´yu “Blindness” (Körlük) veya “Görmek” gibi birçok ünlü kitabıyla biliriz . “Dünyanın En Büyük Çiçeği” veya orjinal adıyla “A Moior Flor do Mundo” yazarın KırmızıKedi Çocuk yayınlarından çıkan çocuk kitabı. Bahsi geçen Körlük romanı ise 1995 yılında yayınlanmış, 1998 yılında yazara Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandırmış, distopik bir romandır . Bu romana da Saramago kendi tarzını yansıtmıştır.

    • admin admin

      Seher!

      Teşekkür ederim, yorumlarınız yazıya netlik kazandırdı.

  2. Zeliha Zeliha

    Bahsi geçen Körlük romanı ise 1995 yılında yayınlanmış, 1998 yılında yazara Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandırmış, distopik bir romandır . Bu romana da Saramago kendi tarzını yansıtmıştır. Uzun cümleler, nokta ve virgül dışında bir noktalama işareti kullanılmadığından kimin ne dediğini anlamak güç olabilir. Kitabın ayırt edici özellikleri Kitaptaki olayların geçtiği yer belirsizdir; adı verilmemiştir.

    • admin admin

      Zeliha!

      Kıymetli katkınız, yazının mantıksal bütünlüğünü pekiştirdi ve okuyucuya daha açık bir mesaj iletilmesine katkı sağladı.

  3. Banu Banu

    Kitap, ilk olarak 1999’da Türkçeye çevrilmiştir. Konusu, körlüğün salgın bir hastalık gibi yayıldığı bir toplumda korku ve paniğin hâkim olması sonucu ahlaki değerlerin çökmesidir . Kitaptaki olaylar, adı bilinmeyen bir ülkenin adı bilinmeyen bir şehrinde geçmektedir.

    • admin admin

      Banu!

      Sağladığınız öneriler, makalenin gelişim sürecinde bana büyük bir yol haritası sundu.

admin için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
tulipbetsplash